İki Mimar, mimarlık şirketinin kurucuları Süha Afacan ve Berkay Şeşen, tamamen ekolojik, doğayla bütünleşmiş yaşam alanları tasarladılar. The Hab Project adını verdikleri bu tasarımlar, tamamen ahşap kullanılarak inşa edilirken, kendi elektriğini üretip, doğaya zarar vermeden ortalama 80 günde sahiplerine teslim edilebiliyor.
ODTÜ mezunu iki mimar olan Süha Afacan ve Berkay Şeşen’in doğayla dost, ekolojik yaşam alanları tasarlama hayali The Hab Project ile hayata geçti. İsmini “Habitat” kelimesinin kısaltılmasından alan The Hab Project, yenilikçi ve modüler ahşap yapı sistemi ile doğaya saygılı, kendi enerjisini üreten, sürdürülebilir yaşam alanları ve deneyimi oluşturarak, tıpkı doğanın kendisi gibi sürekli yenilenebilir ve değişime açık bir sistem olarak tasarlandı.
Daha iyi bir dünya için ilham verici ve yenileyici (rejeneratif) habitatlar tasarlamak ve sunmak amacını taşıyan proje, uluslararası antlaşmalarla küresel bir uygulama planı haline gelmiş 17 maddeden oluşan “Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları”ndan 10 tanesini direkt ve indirekt olarak karşılıyor. Hab projeleri tasarım aşamasından, anahtar teslimine ve sonrasında ise sürdürülebilir kalkınmayı önemseyen bir yaşam tarzının devamlılığını sağlamayı amaçlıyor. Globalde ve Türkiye’de etki yatırımlarının ve fonlarının artması, projenin ön plana çıkartılabilmesi ve geliştirilebilmesi için ek bir fırsat yaratıyor.
Türkiye’de İlk Kez Uygulanan Tasarım ve Düzenleme
The Hab Project’in en önemli özelliği dünyada var olan farklı prensiplerdeki birçok sistemin yepyeni bir tasarım ve düzenlemeyle Türkiye’de ilk kez bir araya getirilerek uygulanması olarak açıklanıyor. Süha Afacan ve Berkay Şeşen, yenilikçi bir teknolojiyle tüm tasarımları kendilerine ait olan projeyi, bambaşka ve bütüncül bir bakış açısıyla hayata geçirirken, doğayı önemseyen ve teknoloji barından inovatif çözümleri, The Hab Project tasarımlarına ve ekosistemine entegre edilebilecek şekilde düzenlediler.
Endüstriyel Ormanların Ağaçları Demir, Beton Kullanılmadan Yaşam Alanına Dönüşüyor
The Hab Project ile bugüne kadar kullanılan konvansiyonel yapı sistemlerinin dışına çıkıldı. Yaklaşık beş sene üzerinde çalışılan projede, bu işin mühendisliğine çok fazla önem verildi. Klasik projelerde kullanılan beton, çelik ve yığmadan vazgeçilerek, yapısal tüm elemanları ahşap olarak tasarlandı. Bunu da endüstriyel ahşap kullanarak modüler bir tasarımla sağladılar. Endüstriyel ahşap konusunda dünyanın en iyilerinden biri olan Finlandiya ile anlaşma yapıp, sürdürülebilir ormanlardan üretilen ahşapları temin ettiler.
Kısaca The Hab Project’in ana taşıyıcı sistemi tamamen ahşap malzemeden oluşuyor. Yapının içerisinde beton, beton türevi, harç, sıva kullanılmıyor. İçerisinde çelik taşıyıcı eleman veya plastik parçalar da bulunmuyor. Ayrıca The Hab Project yapıları, yerle bütünleşik değil. Yerden yaklaşık 60 santimetre yukarıda duracak şekilde inşa ediliyor. Bu sayede yani binanın altını boş bırakarak, diğer canlılar için korunma ve barınma alanı oluşturuluyor. Kullanıcıların özel tercihine göre ise bu alan soyutlanabiliyor. Bulunduğu çevredeki tüm canlıları önemseyerek hayata geçirilmesi The Hab Project için artı bir değer yaratıyor.
Toprağa değme konusu yurtdışında çok önemsenen bir faktör. Binanın toprağa değmemesi Radon Free olmasını sağlıyor. Çünkü toprağa değen binalardaki en büyük risklerden biri Radon maruziyeti. Radon topraktan sızan, kokusu olmayan, görünmeyen bir gaz. Topraktan sızıp havayla karşılaştığında yok olan Radon, yapısal elemanlara nüfuz ettikten bir süre sonra kullanım alanlarına da sızıyor. Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) yayınladığı rapora göre dünyadaki akciğer kanserinin %15’ine Radon sebep oluyor.Kanserojen etkisi de kanıtlanmış bir gaz olduğu için, bundan korunmanın en iyi yolu, binayı topraktan koparmak olarak gösteriliyor. The Hab Project binaları bu noktadan bakıldığında Radon Free özelliğiyle de benzerlerinden ayrılıyor.
Projenin tasarımcılarından Süha Afacan, “The Hab Project’in tasarım süreci bizler için zorlu olduğu kadar çok da keyifli bir yolculuktu. Projenin bugüne gelmesi ciddi bir mühendislik ve tasarım çalışması içeriyor. Bu süreçte farklı disiplinlerle sahip olduğumuz tecrübemizi bir araya getirdik. Proje detayları, tasarımı, malzeme seçimi gibi konuların üzerinde çok çalıştık, çok araştırma yaptık. En zor kısmı karar verip bu projeyi hayata geçirmek oldu. The Hab Project tasarlanırken birçok şeyden ilham alındı. Bize ilham veren tüm bu olgular, The Hab Project’in 4 ana değerini oluşturdu. Çevre, Tasarım, İnovasyon ve Ustalık. Bu temel değerlerimiz altında doğaya saygı duyan, ustalıkla yeni bir yaşam deneyimi sunan ve içinde geleceğin teknolojilerini barındıran bir ekosistem oluşturduk. Biz The Hab Project ile birlikte yepyeni bir yaşam kültürü sunuyoruz” diyerek projenin doğayla dost entegrasyonuna vurgu yapıyor.
Projenin diğer tasarımcısı Berkay Şeşen ise “Gezegenimize zarar vermeden, koruyarak ve iyileştirerek yaşayabilmek, bizim en önemli hedefimiz. Birçok kişi şu an bize sunulan yaşam tarzından sıyrılıp, doğaya daha yakın yaşamanın yollarını arıyor. Biz de yapabildiğimiz her alanda bu imkânı onlara sağlamak istiyoruz. Kimi zaman şehrin göbeğinde kimi zaman da bir ormanın içinde. Herkesin bu kültürü deneyimlemesini ve The Hab Project değerlerini hissetmesini istiyoruz. Yapı sistemimiz doğal, sürdürülebilir ve geri dönüştürülebilir malzemelerden oluşuyor. Karbon salımını önemsiyoruz. Yapı sistemimiz ile toprağa daha az müdahale bulunuyoruz. Sürdürülebilir teknolojiler kullanıyor, enerji verimliliği çalışmaları sayesinde çok az enerji ile kendini yaşatabilen bir sistem oluşturuyoruz. Kullanıcılarımıza ihtiyaçlarına göre özel eklentiler ve segmentlerimiz ile iç ve dış mekân iyileştirebilme deneyimi sunabiliyoruz. Üstelik bunların hepsini çok kısa bir sürede tamamlıyoruz” sözleriyle insanları doğallığa ve doğaya iyi davranmaya davet ediyor.
Yapım Süresi Kısalıyor, Yaşam Alanları Eurocode 5 Standartlarıyla Üretiliyor
The Hab Project’in ilk örneği Ankara Çankaya’da bulunan The Hab Project ofis binası. Binanın temeli üç günde atılırken, tüm yapının kullanılabilir hale gelmesi sadece 77 sürdü. Bu inşaat teknolojisinde de üretim sürecini son derece kısaltan, zaman tasarrufu sağlayan bir yöntem. Çünkü betonarme yapılarda bu süreç 8 ile 12 ayı bulabiliyor.
Projede kullanılan ahşap malzemenin ömrü 100 yıl. Bu da üretilen yaşam alanlarının çok uzun ömürlü olmasını sağlıyor. Üstelik yangın, sel, nem, küf gibi konular üzerinde yapılan özel çalışmalar ile tüm korumalar sağlanarak ve tüm önlemler alınarak… Genel kanının aksine ahşap yapılar diğer yapı sistemlerine göre, doğru şekilde tasarlandığı zaman, çok daha dayanıklı. Hab projesinde kullanılan ahşap niteliği ve yangına karşı alınan diğer önlemler ile tamamen güvenli bir yapı sistemi oluşturuluyor. Projedeki tüm çalışmalar deprem statik hesapları Eurocode 5 adı verilen Avrupa ahşap yapı standartlarına ve ürtelidiği bölgenin deprem yönetmeliklerine uygun olarak tasarlanıyor. Dolayısıyla depremde de son derece güvenli olduğu tasarımcıları tarafından onaylanıyor.
Isı Yalıtımı ve Enerji Üretimi
The Hab Project yaşam alanlarında normal binalara oranla dört kat daha az ısı kaybı yaşanıyor. Geleneksel binalarda güneş enerjisi paneli kullanımı, ısı kaybı çok olduğu için verimli olamayabiliyor. Hab yapıları için tasarlanan yapı kabuğunun yanı sıra detay çözümleri sayesinde enerji verimliliğini yüksek oranda arttırılıyor ve konvansiyonel yapılara göre 4 kata kadar daha az ısı kaybediliyor
The Hab Project yaşam alanları ısınma, soğuma ve elektrik enerjisini güneş panelleri ile karşılıyor. Güneş enerji sistemi için yapılan yatırım 2 – 3 yıl içerisinde kendini amorti edebiliyor ve sonraki yıllarda enerjinin şebekeye geri satılması ile kazanç elde ediliyor. Üstelik akıllı su geri dönüşüm sistemleri ile su tasarrufu ve verimliliği sağlanıyor. Böylelikle yüzde 40’tan yüzde 70’e kadar enerji tasarrufu ile enerji tüketimi önemli ölçüde azaltılırken, yüzde 45’e kadar su tasarrufu yapma imkânı sağlanıyor. Yenilenebilir enerji yatırımı projeye ve bölgeye göre değişkenlik gösterebiliyor fakat genel olarak ortalama 2-3 yıl içinde kendini amorti edebiliyor.