10 ili etkileyen Kahramanmaraş depreminin ardından uzmanlar, binaların neden yıkıldığına dair araştırmalara başladı. Buna göre uzmanlar, yıkılan çoğu binanın 1999 yılı öncesinde inşa edildiğini yeni binaların ise imalat hataları nedeniyle yıkıldığını ifade etti.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca yapılan ilk hasar tespit çalışmalarına göre, depremlerde en çok hasar alan yerler; Gaziantep’in Nurdağı, Adıyaman’ın Merkez, Kahramanmaraş’ın Dulkadiroğlu ve Hatay’ın Antakya ilçeleri oldu.
‘’Eski Yapılarda Malzeme Kalitesiz, Yeni Yapılarda Mühendislik Kötü’’
Hürriyet Gazetesi’nden İsmail Sarı’nın haberine göre; Depremde yıkılan binaları yerinde inceleyen bir uzmanlar ekibi içinde yer alan İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. İsmail Dabanlı’ya sahadaki gözlemleri sorulduğunda, “Tamamen göçen binaların büyük bir çoğunluğu 1999 öncesi inşa edilen yapılar. Yeni olup göçen de çok fazla bina var. Bunlarda ciddi şekilde kötü malzeme kullandığını söyleyebilirim.” dedi.
Önce Hatay’ı ziyaret eden, şu anda da Kahramanmaraş’ta incelemelerde bulunan Doç. Dr. Dabanlı şu izlenimleri paylaştı:
“Çoğu binada düşük kaliteli beton kullanılmış. Gördükçe inanamıyoruz. Yeni binalarda ise imalat kusurlarından kaynaklı göçmeler gerçekleşmiş. Aşırı derecede düşük mühendislik hizmeti almış hepsi… Çoğu bina ayakta ama ayakta kalanların da bir kısmı gözle görülür şekilde hasar almış… Örneğin Kahramanmaraş’taki Ebrar Sitesi’nde 8 blok 320 daire un ufak serilmiş. Kolonlardan parçaları elinize aldığınızda dağılıyor.”
‘’Kayaların Kopup Düşmesi Sonucu Oluşan Hasarlar Da Var’’
Hatay’da da pek çok binada halk arasında ‘düz demir’ olarak bilinen çelik kullanıldığının altını çizen Doç. Dr. İsmail Dabanlı, şehirde kaya düşmesinden kaynaklı hasarların da olduğuna vurgu yaparak, “Hatay’ın bazı bölgelerinde depremden çok zarar görmeyen ama çok büyük kayaların kopup düşmesi sonucu hasar alan evler gözlemledik. Bu da bu depremde ortaya çıkan ve atlanmaması gereken bir hasar tipi” ifadelerini kullandı.
İstanbul Teknik Üniversitesi ile ortak yürütülen çalışma nedeniyle Macaristan’dan gelen Budapeşte Teknoloji ve Ekonomi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Fakültesi’nde görevli Doç. Dr. Attila Laszlo Joo ise, “Gördüğüm kadarıyla çok eski yapılar göçtü. Fakat yıkılan çoğu yeni binaya bakıldığında imalat hataları ön plana çıkıyor. Bu da çok düşündürücü” dedi.
‘’Binalar Uygun Mühendislik Tekniğine Göre Yapılsa Zaten Depreme Karşı Dayanıklı Olur’’
Doç. Dr. Attila Laszlo Joo sismik izolatörlerle ilgili, “Depreme karşı uygulanabilecek çok güvenli ve özel bir yöntem… Kamu binaları, okullar ve büyük projelerde kullanılması gerekir. Küçük çaplı binalar için de kullanılabilir ama bu binalar uygun mühendislik tekniğine göre yapılsa depreme karşı dayanıklılığı zaten yeterli düzeyde olacaktır” ifadelerini kullandı.
‘’Yeni Zelanda Depreminden Sonra İlgi Arttı’’
Sismik izolatörün depreme karşı koruyuculuk sağlayıp sağlamadığıyla ilgili konuşan İTÜ İnşaat Fakültesi, Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı’nda görevli Prof. Dr. Ercan Yüksel, “Yüzde 100’e yakın bir şekilde koruma sağlar” diye yanıt verdi ve genel olarak izolatör sistemi ile ilgili şu bilgileri paylaştı:
‘’İzolatör, şu an dünya deprem teknolojisinde gelinen en son aşamalardan bir tanesi. 2011’de Yeni Zelanda’da meydana gelen Christchurch depremi ve ardından yaşanan büyük çaplı Japonya depremlerinden sonra bu teknolojiye ilgi oldukça artmış durumda… Genelde farklı çalışma prensiplerine sahip olsa da izolatörleri büyük deplasman (öteleme veya gidip-gelme hareketi) yapma yeteneğine sahip olan özel araçlar olarak tanımlayabiliriz. Bunlar bazen kauçuktan yapılıyor bazen de iç içe oturan iki çelik çanağın birbiri içerisinde kayması şeklinde oluşturuluyor.
Yapının taşıyıcı sistemleri arasına yerleştirilen sismik izolatörler, binanın salınım periyodunu artırarak yıkıcı özellik taşıyan kritik bölgeden uzaklaşmasını ve yatay deprem kuvvetlerinden minimum şekilde etkilenmesini sağlıyor. İzolatörler yapıda uygun görülen kolonların ve betonarme perdelerin altlarına yerleştirilerek, yapının zemin ile olan direkt etkileşiminin önüne geçiyor. Böylece deprem sırasında meydana gelen hareketlerin büyük bölümü izolatörün olduğu yerde kalıyor. Üst kattaki hareketler ise önemli ölçüde küçülüyor.
Elbistan Devlet Hastanesi, Hatay Dörtyol Devlet Hastanesi, Malatya Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi ve Battalgazi Devlet Hastanesi binaları iki yıkıcı depreme rağmen dimdik ayakta kaldı. Bu binaların ortak özelliği temellerinde sismik izolatör kullanılmış olması’’
Prof. Dr. Yüksel, izolatörlerin tüm binalarda kullanılmasının anlayış ve alışkanlık prensibiyle alakalı olduğunun altını çizerek maliyet açısından çok büyük yük getirmediğine vurgu yaptı:
“İzolatörler her binaya uygulanabilir. Genel kaba inşaat maliyetinin yüzde 10-20 arasında artmasına neden olur. Bu da kolayca tolere edilebilecek bir maliyet… Sismik izolatörler, binaya sonradan da dâhil edilebiliyor ama bu işlem maliyet yükünü biraz daha artırabilir. Yeter ki bu yapı teknolojisinin ülkemizdeki yaygınlığı iyi örneklerle kendini göstersin. Oldukça önemli ve güvenli bir sistem.”
‘’Amotisör De Depreme Karşı Önemli Bir Kalkan’’
İnşaatta amortisör kullanımının da depreme karşı koruyucu olduğunun altını çizen Prof. Dr. Yüksel “Amortisör denilen şey aslında sönümleyici… Bina yapım aşamasında farklı malzemelerden yapılan özel yay ve çelik gibi sönümleme elemanları oluyor. Bu sistemi yapının sismik izolasyon katında ya da izolatörlere takviye olarak kullanabileceğiniz gibi bazen yapının katlarında da kullanabiliyorsunuz. Son dönemde bu sistem modern ve yenilikçi güçlendirme yöntemlerinden biri olarak hayatımıza girdi. Depreme karşı oldukça önemli bir kalkan.”dedi.