“yapigundem-yeni-banner-1.jpeg”
Ana SayfaHaberlerEkonomi HaberleriTürkiye'nin Çimentocuları Yurt Dışı Yatırımı İçin Hazır!

Türkiye’nin Çimentocuları Yurt Dışı Yatırımı İçin Hazır!

Türkiye geneline yayılan 50 tesisteki üretim kapasitesiyle Avrupa’da birinci, dünyada 6’ncı sırada olan Türkiye çimento sektörü panelde hem genel hem de Erzurum’un bölgesel sorunlarını masaya yatırdı. Dünya Gazetesi’nden Leyla İlhan’ın haberine göre; son iki yıldır tarihi küçülmeler yaşayan sektörün pandemi ve azalan iç tüketim nedeniyle, yurtdışında büyüme arayışını sürdürdüğü ifade edilirken, bu yıl yaptığı ihracatla dünyanın en büyük çimento ihracatçısı ülke konumuna geleceği kaydediliyor. Modern binaların inşası, döviz girdisi sağlaması ve çevreci üretime karşın sektörün hala üvey evlat muamelesi gördüğünü dile getiren sektör temsilcileri, enerji maliyetleri konusunda destek bekliyor.

DR. TAMER SAKA:

Çimento ve beton doğru kullanılmalı
Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği Başkanı Dr. Tamer Saka, Türkiye’de büyümenin bel kemiği konumunda olan çimento sektörünün birçok sektörü de beraberinde sürükleyen bir konumda olduğunu belirtti. Çimentonun, gelişmeyi ve şehirleşmeyi sağlayan bir sektör olduğunu söyleyen Saka, “Buna rağmen çimento ve beton konusunda bazen olumsuz eleştiriler alıyoruz. Burada esas olan her üründe olduğu gibi çimento ve betonun da doğru kullanımı olmalı” dedi.

Çimento ve beton ürünlerinin hem doğrudan hem de dolaylı olarak önemli bir istihdam sağladığını kaydeden Saka, “Türkiye genelinde 50’den fazla tesisimiz ve 26 çimento üreticisiyle bölgemizin ve yakın coğrafyanın önemli bir oyuncusuyuz. Avrupa’nın en büyük, dünyanın 6’ncı büyük çimento üreticisiyiz” dedi. İhracatta ise her zaman ilk üçte olan bir sektör konumunda olduklarını dile getiren Saka, “Bu yıl ise dünyada en çok çimento ihracatı yapan ülke olacağız” diye konuştu.

“Tarihimizde olmayan bir durgunluk yaşıyoruz”
Sektörü pandemi öncesi ve pandemi sonrası olarak analiz eden Saka, çimento sektörünün son 10 yılda çok hızlı büyüme kaydettiğini vurguladı. Bu dönemde büyüme motorunun inşaat olması nedeniyle çimento sektöründe 50 milyon tonluk kapasitenin 100 milyon tona çıktığını kaydeden Saka, “İnşaatın büyüyeceği öngörülerek bu yatırımlar yapıldı. Ancak 2018’de yaşanan global ve iç sorunlar nedeniyle sektörde ciddi bir durağanlık dönemine girildi. 1930 yılında ilk fabrika açıldığından bu yana hiçbir dönemde 2 yıl üst üste küçülmedik. Ancak biz 2018’de yüzde 11, 2019’da ise yüzde 30 küçüldük. Bu yıl ise başa baş gidiyoruz. Yıl sonunda küçülme veya büyüme yaşanabilir” diye konuştu.

“İç pazardaki daralma, ihracatta agresif olmaya yönlendiriyor”
Sektörde son 2-3 ayda ihracat ve iç piyasada önemli bir hızlanma olduğunu kaydeden Saka, “Ancak ihracat tarafındaki büyüklük bizi çok mutlu etmiyor. Çünkü çimento ihracata çok uygun değil, taşıma maliyetleri açısından 300 ile 400 kilometrelik alanda tüketilmesi gerekiyor. Ancak iç piyasada yüzde 50’ye varan tüketim düşüşü ve ortaya çıkan atıl kapasite sıkıntı yarattı. Bu da ihracat miktarını artırdı ancak yaratılan katma değer açısından memnun değiliz. İç piyasadaki daralma bizi ihracatta agresif olmaya yönlendiriyor” açıklamalarında bulundu.

“TEŞVİKLER YURTDIŞINA TESİS AÇACAKLARA VERİLMELİ”
İhracat yapmanın sektör için son seçenek olduğunu ancak firmaların yurtdışında tesis açarak büyüme imkanları olduğunu ifade eden Dr. Tamer Saka, “Dışarıda büyüyebilecek en uygun sektör çimento. Hammadde olan dünyanın her yerinde tesislerimizi kurup üretim yapabiliriz. Sektörü bu konuda ivmelendirmek lazım. Devlet artık bir teşvik verecekse de yurtdışına yatırım yapacaklara vermeli” dedi.

LÜTFÜ YÜCELİK:

Maliyetine ihracat yapıyoruz
Erzurum’da geçmişte büyük çaplı yatırım olarak bir çimento bir de şeker fabrikası olduğunu belirten Erzurum Ticaret ve Sanayi Odası ve Aşkale Çimento Yönetim Kurulu Başkanı Lütfü Yücelik, 1992 yılından sonra kentin artık başka illerde yatırım yapar hale geldiğini söyledi. Yücelik, o yıllarda Aşkale’nin Özelleştirme İdaresi’nden çimento fabrikası aldığını, ardından Erzincan ve hiç kimsenin yatırım için gitmediği Van gibi kentlerde ciddi yatırımlar yaptıklarını kaydetti. Doğu Anadolu Bölgesi’nin istenilen seviyede gelişemediğini ve birçok bölgenin gerisinde kaldığını söyleyen Yücelik, bu nedenle sektör olarak gece gündüz çalışarak bölgeye ve inşaat sektörünün gelişimine katkı sunduklarını söyledi. Binanın hızlı bir şekilde tamamlanmasına olanak sunan, konfor sağlayan çimento ve beton sektörünün, parasını ancak inşaat bitince aldığını vurgulayan Yücelik, ”Bugün içerde ve dışarda ölümüne yatırım yapıyoruz. Tümüyle kayıt içi çalışan bir sektörüz. Türkiye’de şu an dünyanın en büyük barajları yapılıyor. Bunu yapan bizim sektörümüz” dedi. “Buna karşın sektörümüz üvey evlat muamelesi görüyor” diye konuştu. Yücelik, “Girdilerimizin yüzde 70’ini enerji oluşturuyor. Enerji maliyetleri de bizi zorluyor.

Dolayısıyla dolar artarken girdi maliyetlerimiz de benzer biçimde artıyor. Maliyetine ihracat yapıyoruz. 40 ila 50 dolara satılan klinker 23- 25 dolara kadar inmişti. 27 dolara yeni çıktı. Bu milli sektörün girdiler konusunda hükümet tarafından desteklenmesi lazım. Dışarı bağlı girdilerle işimizi sürdürmek zor” diye konuştu.

“Dünyanın her tarafına yayılmalıyız”
Salgın döneminde bile üretimlerini sürdürmeye çalıştıklarını, bölge olarak daha iyi şeyleri konuşuyor olmaları gerektiğini ancak maalesef bölgenin geri kalmasını konuştuklarını aktaran Yücelik, “Erzurum’da 159 bin çalışana karşı 82 bin emekli var. Bölgedeki geri kalış bizi üzüyor. 1 milyar dolar ihracat yapan şehirler varken biz hala 35 milyon dolarda kalıyoruz. Türk cumhuriyetleri bize yakın olduğu halde bunu değerlendiremedik. Bu durumun elbette ki coğrafi nedenleri var. Önemli merkezlerden uzağız. Türkiye’nin sorunu, güven, güven, güven… Kapasitemizi sadece yurt içinde değil yurt dışında da kullanmalıyız. Dünyanın her tarafına yayılmalıyız. Bunun için de hem kendimiz gayret göstermeliyiz hem de devletimiz yatırımlarımız için arkamızda olmalı” dedi.

HAKAN GÜLDAĞ:

Yeni paradigma arayışı kriz yarattı
Hakan Güldağ, online toplantıda beton ve çimentonun ağır bir şekilde eleştirilerek üvey evlat olarak görülmesine atıf yaparak, “Ancak medeniyetin temeli olan bu ürünleri her şeyin suçlusu olarak görmek yerine medeniyeti oluştururken bunları nasıl kullandığımızı göz önünde bulundurmalıyız” dedi. Türkiye’nin son yıllardaki ekonomik yolculuğunu da değerlendiren Güldağ, şunları söyledi: “2008’de dünyada ortaya çıkan küresel kriz ile hem ekonomik hem de jeopolitik olarak bozulan bir süreci yaşıyoruz. Bu konuda Türkiye’de tüm sektörler uyanık olmalı. 1981’de ABD Başkanı Ronald Reagan’ın dönemi ile birlikte bütün dünya küreselleşmeye dayalı yol almaya başladı. İş modelleri de bu küreselleşeme ile şekillendi. Şimdi dünya yeni bir zihinsel dönüşüm arayışında. Küreselleşmeden başka bir döneme geçiş süreci yaşanıyor.

Yeni paradigma arayışı bir paradigma krizi oluşturmuş durumda. Bugün çektiğimiz sıkıntıların bir kısmı da bundan kaynaklanıyor. Çünkü tam olarak geride kalanı biliyoruz, ancak neyin geldiğini tam olarak seçemediğimiz bir ara dönemden geçiyoruz. Bunun da tüm ekonomilere getirdiği bir türbülans var.”

“Tek kutup dönemi bitti”
1980’lerde Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla dünyanın tek kutuplu bir hale döndüğünü, şimdilerde ise kutupsuzlaşma ya da birden fazla kutba doğru bir yöneliş olduğunu ifade eden Güldağ, “Dünyayı birbiriyle aynı şekilde okumayan ama birbiriyle rekabet eden ülkeler çıktı. Çin ve Almanya bunlardan. Almanya AB’yi de buraya taşımaya çalışıyor. Bu açıdan Türkiye için durumu hiç kolay değil, hem kimsenin uydusu olmayacaksınız, hem de yerinizi sağlamlaştıracaksınız. Bu yeni durum hiçbir ülke için kolay olmadığı gibi Türkiye için de kolay değil” diye konuştu.

“Türkiye’nin çalışabilir nüfusu bir fırsat”
Yeni arayışları da değerlendiren Hakan Güldağ, “Arayış sadece teknoloji, dijitalleşme alanında değil… Her alanda bir üst seviyeye geçme yönünde gelişmeler var. Çimento sektörü, dünyanın en önemli aktörlerinden biri. Türkiye bir üretim ülkesi. Çimentoda bu çerçevede lider olmaya devam edecek. Pandemiden dolayı dünya ekonomisinde daralma var. Türkiye’nin yeni bir atılım modeline, yeni bir hikayeye ihtiyacı var. Ürün bazında da kurgu bazında da. Türkiye’nin çalışabilir yaştaki nüfusu ve eğitimli orta yaş nüfusunun oranı yüksek. Bu bir fırsat. Bundan yararlanabilmeliyiz” dedi.

VAHAP MUNYAR:

Piyasa ile inatlaşmayan bir yol seçilmeli
Türkiye’nin son 10 yılını değerlendiren Vahap Munyar, online toplantıda ülkenin 2008 krizini nispeten teğet geçtiğini, ancak gelinen noktada durumun tersine döndüğünü dile getirdi. Munyar, “Türkiye 2018’den itibaren ciddi sıkıntıya girdi. Dünyada ciddi bir güvensizlik oluştu. Bu durum içeriye ciddi şekilde yansıdı. Kurlar yükselmeye başladı. Ancak hükümet buna karşın faizi neden olarak görüp baskıladığı için hakimiyetini kaybetti ve sorunu dışarıya bağladılar.

2019’un son çeyreği ve yılın başında toparlanalım derken tüm dünyayı etkileyen sağlık krizine tutuldu. O zaman toparlanma kolay olmadı. Çünkü elinde yeterince barut kalmadı. Merkez Bankası’nın rezervleri eridi, faiz politikaları ısrarcı olunca dengeler bozuldu” dedi. Munyar, COVID-19 döneminde Türkiye’nin üretimi kapatmayarak doğru bir yol seçtiğini, bu adımın da ekonominin tekrar toparlanmasını daha kolaylaştırdığını kaydetti. Ancak azalan turizm gelirleri ve doğrudan yatırımlar nedeniyle döviz kaybı yaşadığını aktaran Munyar, hükümetin piyasalarla inatlaşmayan bir yol seçmesi gerektiğini ifade etti.

RELATED ARTICLES
- Advertisment -“UNICERA

Most Popular

Recent Comments